<$Bl| Uhud'da Müslümanlar safında çarpışarak ölen Muhayrık, kavmi Benî Nadir'i de savaşa çağırmış, o günün cumartesi oluşunun bahane edilmesi üzerine "sizin için aslında cumartesinin bir önem yoktur" diyerek silahını kuşanmış, "şayet ölürsem mallarımı Muhammed'e verin, o mallarımı Allah'ın göstereceği yere harcar" deyip Uhud savaşına katılmıştır. Savaşta ölünce Hz. Peygamber onun hakkında "Muhayrık Yahudilerin hayırlısıdır" diyerek onu övmüş ve mallarını Medine'de dağıtmıştır. |
İslam Tarihi kaynakları Mekke devrinde Hz. Peygamber ile Yahudiler arasında -fuarlar dışında-herhangi bir münasebeti nakletmezler. Yahudilerle doğrudan bir ilişki olmamakla birlikte Kur'an-ı Kerim'de, daha Mekke devrinde Benî İsrail kıssalarından bahsedilmiştir. Kur'an-ı Kerim, Hz. Peygamber'i kavminden gördüğü eziyetler karşısında teselli ederken geçmiş peygamberlerden -özellikle İsrailoğullarının peygamberlerinden- ve onlara indirilen kitaplardan bahsetmiştir. Hz. Peygamber'e ayrıca, onların birçok ayrılığa düştükleri ve bu sebeple hesaba çekilecekleri bildirilmiş, Yahudiler konusunda kendisi uyarılmıştır.
Hz. Peygamber Medine'ye hicret ettiğinde şehrin yarısına yakını Yahudi idi. Kendisinin gelişinden memnun olmayan Yahudilere Hz. Peygamber gayet iyi davranmış, onlarla anlaşma arzusunda olduğunu çeşitli vesilelerle ortaya koymuştur. Bu cümleden olarak onları, aralarında ortak olan bir kelimeye çağırmış (Âl-i İmran, 64), namazlarında onların kıblesine (Beytü'l-Makdis) yönelmiş, hicreti esnasında onları oruçlu bulunca sebebini sormuş ve daha sonra da Müslümanlara bu orucu (aşure orucu) tutmalarını emretmiş, gelen bir ayete dayanarak onların kestiklerini yemelerine ve iffetli kadınlarıyla evlenmelerine müsaade etmiştir. Yahudi cenazelerine saygı gösterip ayağa kalkmış, müşriklere girmeyi yasakladığı mescide kitap ehli olarak onların girmesine müsaade etmiştir. Ehl-i Kitap'tan olup sonradan Müslüman olan kişinin Allah katında, iki peygamberi tasdiklemiş olması sebebiyle, diğer insanlardan Müslüman olanlara nazaran iki kat fazla ecir sahibi olduğunu söylemiştir.
Hz. Peygamber'in takındığı bu olumlu tavır karşısında sayıca az da olsa, bazı Yahudiler Müslüman olmuş, ki en meşhuru alim bir zat olan Abdullah b. Selam'dır, bazıları da Müslüman olmasalar da hiç olmazsa cephe almamışlardır. Bunların en meşhuru Hicrî 1.yılda ailesiyle Müslüman olan Abdullah b. Selam'dır. Hz. Peygamber'e iman etmediği halde Uhud'da Müslümanlar safında çarpışarak ölen Muhayrık, kavmi Benî Nadir'i de savaşa çağırmış, o günün cumartesi oluşunun bahane edilmesi üzerine "sizin için aslında cumartesinin bir önem yoktur" diyerek silahını kuşanmış, "şayet ölürsem mallarımı Muhammed'e verin, o mallarımı Allah'ın göstereceği yere harcar" deyip Uhud savaşına katılmıştır. Savaşta ölünce Hz. Peygamber onun hakkında "Muhayrık Yahudilerin hayırlısıdır" diyerek onu övmüş ve mallarını Medine'de dağıtmıştır.
Kendi başkanlarından başka kimseyi dinlemeye alışkın olmayan Yahudileri Hz. Peygamber, onlarda bıraktığı olumlu izlenimin de katkısıyla, Medine'de bulunan diğer kabilelerle birlikte anlaşma yapmaya ikna etmeyi başarmıştır. Hicrî 1. Yılda yapıldığı kabul edilen Medine sözleşmesine Yahudilerin ikna olmalarını sağlayan önemli bir husus da aralarında siyasi birliğin olmayışının getirdiği olumsuzluklardan kurtulma isteği ile müttefikleri olan Evs ve Hazrec kabileleri ile ters düşmek istemeyişleri olabilir. Uzak bir ihtimal de olsa bu konuda Yahudilerin müşrik bir başkan olmasındansa kendilerine iyi davranan, ilahi menşei olan birini tercih ettikleri düşünülebilir. Bu anlamda da Yahudilerin açıkça kabul etmeseler de Hz. Muhammed (sav)'in peygamberliğini zımnen kabul etmiş olabileceklerini söylemek mümkündür.
Bu anlaşma ile şehirde birlik ve beraberliği temin ettikten sonra Hz. Peygamber İslam'ı tebliğ vazifesine ağırlık vermiş, bu vesileyle birçok defa Yahudilerin toplantı yeri olan Beytü'l-Makdis'e giderek onları İslam'a davet etmiştir. Bu ziyaretlerden birinde içlerinde en bilgili olanıyla konuşmak isteyen Hz. Peygamber'e Abdullah b. Suriya'yı çıkarırlar. Hz. Peygamber ona Allah'ın geçmişte Benî İsrail'e verdiği nimetleri hatırlatarak "Benim Allah'ın Rasulü olduğumu bilmiyor musun?" diye sorar. Suriya, "Evet, benim kavmim de şu bildiklerimi ve senin durumunun, sıfatlarının Tevrat'ta beyan edildiğini biliyor" deyince Hz. Peygamber; "Bana iman etmen hususunda sana mani olan şey nedir" diye sorar. Suriya, "Kavmime muhalefet etmeyi kerih görüyorum, umulur ki onlar sana tabi olup Müslüman olurlar, o zaman ben de Müslüman olurum" der.
| Önceleri pek fazla çekişmeye meydan vermeyen bu davetler sıklaşmaya başlayınca tepki doğurmuş ve giderek alaylı cevaplar vermeye ve Hz. Peygamber aleyhine bazı faaliyetlerde bulunmaya başlamışlardır. |
Hz. Peygamber yine bir gün Beytü'l-Midras'a gitmiş, onları Tevrat okurken bulmuştu. Hz. Peygamber'in sıfatlarının bulunduğu bölüme gelince Yahudiler susmuş, niye sustuklarını merak eden Hz. Peygamber, bir kenarda hasta yatan Yahudiye durumu sormuş, o da; "Onlar ahir zaman peygamberinin sıfatlarına geldiler ve okumamak için sustular" deyip yerinden kalkmış ve Tevrat'ı eline alarak o bölümü okumuş sonra da kelime-i şehadet getirerek Müslüman olmuştur.
Sahabeden de Yahudilere İslam öncesinde kendilerini gelecek bir ahir zaman peygamberi ile korkuttukları halde şimdi neden iman etmediklerini soranlar olmuş, Yahudilerden Rabi b. Hureymile ve Vehb b. Yahuza, "biz kesinlikle böyle bir şey söylemedik ve Allah Musa'dan sonra ne bir kitap ne de bir korkutucu göndermiştir" diyerek inkara devam etmişlerdir. Bunun üzerine nazil olan ayette (Maide,19) Hz. Peygamber'in hem müjdeci hem de korkutucu olarak gönderildiği bildirilmiştir.
Yahudilerin söyledikleri sözleri ve gerçekleri ne derece inkar eden bir kavim olduklarını göstermesi bakımından şu hadise de son derece ilginçtir. Yahudilerden Müslüman olan Abdullah b. Selam bir gün Hz. Peygamber'e gelerek "Ya Rasulallah! Yahudiler tuhaf bir kavimdir, bunu sana göstermek istiyorum. Beni bir evde sakla, onları da çağır. Benim Müslüman olduğumu söylemeden hakkımda ne düşündüklerini sor. Müslüman olduğumu öğrenirlerse aleyhimde söz söylerler" dedi. Bunun üzerine Hz. Peygamber dediğini yapmış, Yahudiler "O bizim seyyidimiz ve seyyidimizin oğludur, dinimizi en çok bilenimiz ve en âlimimizdir" demişlerdir. Bu sırada Abdullah b. Selam saklandığı yerden çıkıp da "Ey Yahudi topluluğu! Allah'tan korkun ve onun size getirdiğini kabul edin. Allah'a yemin ederim ki siz onun ismini ve sıfatını Tevrat'ta buluyorsunuz. Muhakkak ki ben Rasulullah'a iman ediyorum" deyince Yahudiler az önce onun hakkında söyledikleri övücü sözleri inkar etmişler, onu yalanlayarak kötü sözler söylemeye başlamışlardı. Bunun üzerine Abdullah b. Selam Hz. Peygamber'e; "Ya Rasulallah! Ben sana onların tuhaf, sözlerinde durmayan ve facir bir kavim olduklarını söylemedim mi" demiştir.
Önceleri pek fazla çekişmeye meydan vermeyen bu davetler sıklaşmaya başlayınca tepki doğurmuş ve giderek alaylı cevaplar vermeye ve Hz. Peygamber aleyhine bazı faaliyetlerde bulunmaya başlamışlardır.
| Yahudi şair Ka'b'ın öldürülmesinden sonra Hz. Peygamber önceleri yumuşak sonraları tatlı-sert diyebileceğimiz üslubunu sertleştirmiş, Yahudilerin Müslümanlara zarar vermesine fırsat tanımamıştır. |
Müslümanların kafalarını karıştırmak için kıyametin ne zaman kopacağı, mahlukatı yaratan Allah'ı kimin yarattığı, Allah'la beraber başka ilahların olup olmadığı ve ruhun mahiyetinin ne olduğu şeklinde gaybî sorular sormuşlar, Hz. Peygamber'e inenin kendilerine inen gibi olmadığını, onun bunları insanlardan ve cinlerden öğrendiğini aslında Allah'ın ona hiçbir şey indirmediğini, Hz. Muhammed (sav)'in ancak kendilerine tabi olursa hidayete erebileceğini iddia etmişler, Hz. Peygamber'in "ben İbrahim milleti ve onun dini üzereyim" demesi üzerine onun Yahudi olduğunu iddia edecek kadar ileri gitmişlerdir.
Hz. Peygamber'in devesi kaybolduğunda "Muhammed gökten haber aldığını iddia ediyor ama devesinin nerede olduğunu bilmiyor" demişler, Evs ve Hazrec'in eski düşmanlıklarına dönerek Hz. Peygamber'i yalnız bırakmalarını sağlamak için çaba harcamışlardır.
Allahu Teala onların iddia ve sorularını cevapsız bırakmamış, Kur'an-ı Kerim'de pek çok ayette Yahudilerin gerçek yüzünü ortaya çıkaran tarihî perspektife de atıf da bulunarak onların inananlara karşı en çetin düşman olduklarını ve onların kesinlikle dost edinilemeyeceğini beyan ederek Hz. Peygamber'in onlara karşı takip edeceği siyaseti kesin olarak ortaya koymuştur.
Kur'an-ı Kerim'in bu tavrı Yahudileri büsbütün hiddetlendirmiş ve düşmanlıklarını daha da artırmalarına sebep olmuştur. Bu düşmanlıkla Müslümanlara rastladıklarında "es-Sâmü aleyküm" (ölüm üzerinize olsun) diye selam vermeye başlamışlar Hz. Peygamber de gayet sakin ve zekice bir tavırla "ve aleyküm" (sizin de üzerinize olsun) demekle yetinmiştir. Başta Hz. Aişe olmak üzere bu selama hiddetlenip onlara lanet eden ashabına da "Allah rıfk sahibidir, rıfkı sever" buyurarak engel olmuştur. Hudeybiye dönüşü kendisine büyü yaparak çok ıstırap çekmesine sebep olan Yahudi Lebid b. Asam'ı öldürmek isteyen ashabına engel olarak onu affetmiştir.
Birbirini takip eden bu ve benzeri olaylardan sonra Hz. Peygamber'in Yahudilere güveni kalmamış, Tevrat'tan bazı şeyleri onlara sorduğunda kendisine doğru cevap verilmemesi vb. sebeplerle Zeyd b. Sabit'e İbranice öğrenmesini emretmiş o da on beş gün içinde öğrenmiştir.
Yahudilerle ilişkilerin bu şekilde yön alması neticesinde Hz. Peygamberin emriyle ilk olarak Hicretin 20. Ayında Ebu Afek adlı Yahudi Müslümanları hicvettiğinden dolayı öldürülmüştü. Yine Bedir savaşından sonra Müslümanların zaferini çekemeyip anlaşmaya aykırı olarak Mekkeli müşriklere giderek ölülerine ağıtlar yakan ve onları Müslümanlara karşı tahrik eden, Hz. Peygamberi ve Müslümanları şiirleriyle hicveden, bu tavrını Medine'de de sürdüren Ka'b b. Eşref de H. 2.yılda Hz. Peygamber'in emriyle öldürülmüştür. Onun suçsuz olduğunu iddia eden Yahudilere karşı Hz. Peygamber, onun propagandaları sebebiyle Müslümanlara zarar verdiğini, bunu kim yaparsa yapsın aynı cezaya uğrayacağını söyleyince Yahudiler endişelenmiş ve bir daha böyle bir hadise olmayacağına dair yeniden anlaşma yapmışlardır.
Yahudi şair Ka'b'ın öldürülmesinden sonra Hz. Peygamber önceleri yumuşak sonraları tatlı-sert diyebileceğimiz üslubunu sertleştirmiş, Yahudilerin Müslümanlara zarar vermesine fırsat tanımamıştır.
sonpeygamber.info
--~--~---------~--~----~------------~-------~--~----~
Web Sitelerimiz : http://www.gencmusalli.com
http://www.yekkalem.com
http://www.alternatifiz.biz
Bloglarımız : Hasan Ahmet Evliyaoğlu
http://tarihebakis.blogspot.com http://musallihaber.blogspot.com
http://gencmusalli.blogspot.com http://islamiegitim.blogspot.com
http://dusunceufuklarinda.blogcu.com
Bu mesajı şu gruba üye olduğunuz için aldınız:"Tarihe Bakış"
Not:Yazı ve Yorumlardan Gönderen Kişi Sorumludur!
Tarihe sahip çıkmayanların, istikballeri olmaz!
-~----------~----~----~----~------~----~------~--~---Etiketler: Hicret Sonrası, Medine Yahudileri, Münasebetler
Yorum Gönder
Saldırı, küfürler yorum/fikir sayılmaz.Tarih övgü veya sövgü kitabı değildir.Yorumlarınızı yazarken lütfen İsminizi belirtiniz.